AKÇAGÜN KÖYÜ WEB SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ SEFALAR GETİRDİNİZ

VATANSIZ MİLLET OLMAZ

 

SamsunSpor Tarihçesi

Samsunspor Kulübü 1965 yılında Samsun’da bulunan beş amatör mahalli lig takımının birleşmesi neticesinde oluşmuştur.Bu amatör lig takımları şunlardır; 19 Mayıs, FenerGençlik , Akınspor, Samsunspor,Samsunspor galatasaray.Böylece Samsunspor Kulübü kurularak profesyonel futbol faaliyetlerine başlamış oldu. 


Kuruluşunda Samsunspor’ un renkleri Kırmızı Beyaz olarak kabul edildi. Kulübün amblemi ise Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı “ilk adım”ı ve “19 Mayıs” ı temsilen Atatürk’ün at üzerinde şahlanmış heykelinden gelmektedir. Bu da Samsunspor’ u Türkiye’de çok özel bir konuma getirmiştir. Diğer bir değişle, Samsunspor Türkiye’de formasında Atatürk’ü taşıyan tek profesyonel futbol takımıdır. 


Samsunspor kulübü 1965-1990 yılları arasında bir çok geçici tesislerde faaliyetlerini sürdürmüştür. 


1990 yılından itibaren kulüp Samsun Büyükşehir Belediyesince kulübümüze tahsis edilen otogar karşısındaki dolgu sahasında kurulu bulunan modern tesislerinde sportif faaliyetlerine devam etmektedir. 


Samsunspor kuruluşundan bu güne kadar 2.ligde 6 defa şampiyon olup 1.lige yükselmiştir.1992-1993 yılından beri birinci ligde ilk on takım arasında sezon kapatarak 35 yılını geride bırakmıştır. Samsunspor andolu takımları arasında BALKAN KUPASI ŞAMPİYONU olan tek takım olma onurunu hala taşımaktadır.Uzun yıllar Süper Ligde yer almış olan Samsunspor, halen 2.Lig-A da mücadelesini en iyi şekilde sürdürmektedir. 
Kaynak:

gözümün yaşı terme çayı

GÖZÜMÜN YAŞI TERME CAYI

15.05.2010 09:09

Adı Mart. Anadolu bozkırında orta halli küçük bir köy, Çankırı'nın Şabanözü ilçesine bağlı. İnsanları tarım ve hayvancılıkla uğraşır. Yoksulu bol, kendi yağıyla kavrulanı azdır. Öykümüzün kahramanı Ahmet de bu köyün yoksullar bölüğünden. Babadan yetim keleş bir delikanlıydı. Çalımlı değil ama, sevimli, yumuşak huylu, yüzü yolda bir gençti. Babası ölür ölmez anasıyla birlikte el kapılarında koşturdu yıllarca. Irgatlık yaptı, çöne durdu. Çile hamurunu genç yaşında köyünün taşı toprağıyla yoğurdu. Anasıyla birlikte muhanette muhtaç olmadı. Yumruk kadar bebe iken işe başladı, çalışa çabalaya onsekizine ulaştı. Günün birinde, "askersin, hazırlan bakalım" dediler. Vardı kasabaya muayene oldu. Kusursuzdu, sağlamdı, Verdiler sülüsünü, çekti gitti askere gitti. Vatani görev yeri: Erzincan 58. Topçu alayı.

İki yıl sonra kutsal görevi yüz akıyla bitirdi geldi Ahmet. Geldi ya, babaocağında gördüğü, giderken bıraktığı gibi değildi. Anası eski gücünü direncini kaybetmişti. Beli eğilmiş, saçları ağarmıştı. Ahmet'in gözünde bugün var yarın yoktu. Birkaç gün gezindikten, askerliğin havasını unuttuktan sonra verdi kararını. "Anacığım, yetmez mi benim için çektiğin? Bunca yıldır el kapılarında ağarttın saçlarını. Benim için süpürge ettin. Gece gündüz demedin çalıştın. Bundan gayri kendi evimizin işine bak. Ben çalışayım sen kazancımın bekeri ol..." Sevindi anası. Çünkü O'na güveniyordu. Tek desteği kayınıyla oğlu Ahmet'ti.

Ahmet vine el kapılarında gece gündüz ırgatlık yapmaya başladı. Tek düşüncesi para kazanmaktı. İhtiyar anasını mutlu etmek, onun sağlığında evlenmekti. İstedi ki, bir gelin hürmeti, bir kaç torun yüzü görsün anası...

Bu düşlerle bir kış mevsimi gelip geçti. Günler ilkbahara dayandı. Mart ayı çıkar çıkmaz Mart köyünün dağı-ovası, deresi tepesi renge boyandı. Bağları ekilmeye, bostanları dikilmeye başlandı. Madımaklar yollarda ekinler tarlalarda yeşerdi. Ya Ahmet'in umutları? Baharla birlikte onun duyguları da kabardı. Köyün güzel kızlarından birine, Güllü'ye gönlünü kaptırdı. Uzaktan uzağa seviyorlar derdini bir türlü duyuramıyordu. Mahalledeki çöpçatan Emine'yle haber göndererek sevdiğini belli etmeye çalıştı. Kendi açarsa olmazdı. Çünkü Güllü'nün adını dillere destan etmek istemiyordu.

Güllü güzel, Güllü alımlı kızdı. Gönlü ganiydi.Öyle yükseklerden uçan, kendini ağıra saran cinsten değildi. Ağa oğlu, bey oğlu, ırgat, dal kadın çocuğu nedir bilmezdi.Bir insan çalışkan mı, evine köyüne bağlı mı, mert mi, ince mi, yüreği yufka mı, bunlara bakardı... Güllü bu nitelikleri Ahmet'te gördü, gönlü onun gönlüne su gibi aktı. O yılın Kurban Bayramı şenliklerinde arkadaşlarıyla tura oynarken iyice bakıştılar. Boyunu boyuna, huyunu huyuna yakıştırdı. İki göz, iki gönül bir oldu uzaktan Güllü Ahmet'e Ahmet'te Güllü'ye tutuştu. Ne var ki, köylük yer istenen her şey öyle açıkta olamaz ki! Sevenler buluşamaz ! Ne olacaksa gizli saklı gözden uzakta, gönülden can cana...

O yıl, Mart köyünün baharı iyice canlanınca işlet artmaya başladı. Herkes işine gücüne daldı. Bağda-bostanda, yaylada-ovada çalışmalar kızıştı. Güllü kız elinde çapa bel bostanda ötekilere, o bağdan bu bağa koşmaya başladı. Sıcaklar ortalığı, aşk ateşi gönlünü sarınca ne yapacağını bilmez oldu. Kuşluk zamanı köye geliyor, helkeleri kaptığı gibi davar sağmaya koşuyordu yaylaya. Çünkü Ahmet zaman zaman köyün sürüsünü güdüyordu. Gezik kime gelirse o çoban oluyordu baharda.

Ahmet bir gün yaylada kararını verdi. Ahladın gölgesinde davar sağan Güllü'nün yanına yaklaştı. "Bereketli olsun" dedi kısık bir sesle. Güllü şaşırdı. Döndü baktı ki, Ahmet yanıbaşında. İ1k kez duyuyordu bu sesi. Süt sağdığı helkeyi heyecanla kendine doğru çekti. Sağdığı koyunu bıraktı, gürneğin arasında ayağa kalktı. "Hoşgeldin" dedi utanç bir sesle. Fakat elleri titriyor, gözlerinin içi gülüyordu. Ahmet'in sesindeki titrekliği, gözlerindeki parlayışı ilk kez yakından seziyordu. "Oturalım mı" dedi Güllü."Bilmem sen bilirsin istersen" dedi. Ahmet. Her ikisi de ahladı gölgesindeki sağmal koyunların arasına çöktüler. Dereden tepeden bir süre konuştular. Yan yana ilk buluşmasıydı çünkü bu. Ahmet yaşlı anasından, Güllü hırçın gardaşından söz etti. Buluştukları görülsün, konuştukları duyulsun istemiyordu Güllü. Ama Ahmet, kestirdi attı; niyetini açıkça belli etti o gün. "Seni istetecem, babana dünür gönderecem" dedi. Bu sözleri duyunca, bir hoş oldu Güllü kız. Sevincinden yüreği hopladı. "Beklerim, en kısa zamanda beklerim" dedi süt helkesini kaptığı gibi köye doğru yöneldi.

O günden üç gün sonra gezik biter bitmez köye döndü Ahmet. Bir akşam, yaşlı anasının dizlerinin dibine oturdu. "Anacığım" dedi. "Benim için bunca yıl saçını süpürge ettin, babasızlığın acısını duyurmadın, beni bugünlere getirdin. Başımızı sokacak evimiz var, askerliğimi de yaptım, sıra evlenmeye geldi. İsterim ki, bir gelinin olsun. Benim gönlüm Güllü kızı ister. Severiz birbirimizi. N'olursun bir istet babasından!..."

- Doğru diyorsun yerinde zamanında söylüyorsun Ahmed'im" dedi anası. "Bilirim ki seversin Güllü'yü, o da seni beğenir; lakin babasıyla deli gardaşları ne der bu işe?" onlar yükü yeceye yıkan cinsinden. Başımıza bir dert açmasınlar.

"Bir kere deneyelim" dedi Ahmet. Anasını razı etti ve Güllüye dünürcüleri gönderdi...

Ahmet'in dünürcüleri bir Cuma akşamı çaldılar kapıyı.

Selam sohbetten sonra çıtlattılar geliş niyetini. Daha Güllü'nün adı geçer geçmez dikildi kardaşları. Küplere bindi babası.
"Olmaz! Bu iş için geldinizse kapım size kapalı. Ahmet önce bir karnını doyursun. Benim, ayak yalın çıplak karın gezene verilecek kızım yok" deyip kesti sözü.

Güllü, direniyordu yandaki odada. "Ahmet'ten başkasına varmam!" diyor babasına ağalarına kızıyordu. Anası anlamıştı Güllü'yü. Ama söz hakkı yok ki.. "Sus kızım, baban ağaların duyar sonra. Ne'der de dikiliriz karşılarına?"

O gece, Güllü verilmedi, gerçek değişmedi. Birbirlerini sevenlerin aşkı sürüyordu. Ahmet Güllü'ye, Güllü Ahmet'e bağlıydı. Çünkü daha önce söz vermişti Güllü. Gerekirse, babası vermezse, gardaşları önüne geçerse kaçacaktı.

Öte yandan Ahmet, dünürcülerin haberlerini duyunca şaşırdı. Olup bitenleri bir güzel öğrendi. "Ayak yalın, çıplak karın!" Ne demekti bu? Güllü nün babası nasıl söylerdi bu sözü!... Oturdu uzun uzun düşündü. Önce anasına, köyün uslularına, can ciğer arkadaşlarına danıştı. Kendine verilen öğüt, "sabret bekle umudunu yitirme... "Ahmet Umudunu yitirmedi, bekledi bekledi." Belki düzelir" dedi içinden. Babasını saydı, gardaşlarının önüne geçmedi Güllü'nün. Ama ne yapsa ne etse gerçek değişmiyordu. Ağır konuşanlar, her yerde hor bakan konuşmaz olmuştu Ahmet'le.

Aradan birkaç gün geçince Güllü'den haber geldi."Kaçırsın beni" Bu gece sabaha karşı tan yıldızı doğar doğmaz bizim arılıkta beklerim onu..." Ahmet, hem şaşırdı, hem sevindi. "Bu durumda geri durmak olur mu? Niçin yaşıyorum, kim için taşıyorum bu canı? Ölürsem Güllü'nün yolunda öleyim!.."

Zamanında beklendiği yere vardı Ahmet. Baktı ki arılıkta saklanmış bekliyor Güllü. Ayakları lastik, başında dülbent, sırtında bir ak gecelik. Meğerse, epeydir ağaları, Güllü kaçmasın diye urbanlarını kendi yastıklarının altına saklamış. Ahmet durumu öğrenince, bir oldu güldü, bir oldu düşündü. yapacak bir şey yoktu artık. Gömleğini çıkarıp Güllü'ye giydirdi ve tuttular Karaören'in yolunu. Karaören komşu köy. Sığınacakları en emin yer orası. Dayısının evine gidecekler, orada saklanacaklar bir kaç gün. Kâh yürüdüler, kah koştular ama Karaören altı saatlik yol. Iki saat sonra ortalık iyice ağardı. Bu dummda görenler olursa ne der? Güllü: "Böylece gidelim", Ahmet "Olmaz" dedi. "Kesin olmaz" Tuttu kolundan yakınındaki gölün yanına vardı. Baktı ki her taraf sazlık. Kamışlar, kındıralar adamın boyunu geçiyor. "Tamam" dedi burası iyi arkasından gelmesin diye Güllü'nün elini ayağını bağladı. Sesi çıkmasın, bağırmasın diye de ağzını... Ve öylece sazların içine bırakıp yürüdü. Niyeti dayısının köyüne varacak, durumu anlatacak, onların yardımını isteyecek. İki saat sonra Karaören köyüne vardı Ahmet. Dummu bir güzel anlattı. "Hoş beş, ne yapalım, nasıl edelim" derken bir saatte öyle geçti. Sonunda dayısıgilden urbaları aldığı gibi düştü yola. Kâh yürüdü kah koştu. Kan ter içinde çıkışından beş aat sonra, gün tepeye dikilirken Güllü'yü bıraktığı sazlığa geldi. Baktı ki, Güllü yok. Yerinde yeller eser. Fazla zaman kaybetmeden hemen geri döndü dayısının köyüne. Sırtını buz gibi ter kapladı dizlerinde fer kalmadı. "Güllü geldi mi' "Gelmedi"."Allah Allah nereye gitti peki?" Dayısı Karaören köyünden birini hemen Mart köyüne yolladı. "Sorun bakalım orada var mı?" Sekiz saat sonra haber geldi. Orada da yok. Böylece ertesi gün öğle vakti oldu. Dayısıyla birlikte köyün birkaç uslusuna, caminin imamına sordular. "Durum böyle iken böyle, ne yapalım ne edelim?"

Köy imamı: "Oğlum Ahmet, sabahleyin erkenden sazlığın üzerindeki tepeye çık; kızı bağlayıp koyduğun tarafa bak; sivrisinek nereye topluca inip kalkıyorsa orada ara" dedi...

Böyle yaptı Ahmet. Karaören'den geceleyin çıktı yola. Gün doğarken sazlığın üzerindeki tepeye çıktı. Baktıki, sivrisinek sürüsü Güllü' yü bağlı bıraktığı sazların beşyüz metre yakınına küme küme inip kalkar..

Koştu oraya ki, ne görsün? Güllü cansız yatıyor yerde. Sivrisinekler üşüşmüş üstüne. Her tarafı şişmiş, davul gibi olmuş. Zavallı Güllü can havliyle çırpınmış çabalamış sürünmüş. Eli ayağı bağlı olduğu için kurtulamamış, ağzı kapalı olduğu için bağıramamış. Her tarafı çizik sıyrık, saz kesiği..."

Bu durumu görünce deliye döndü Ahmet. Dizlerini çırptı, saçlarını yoldu. Ağladı ağladı. Bir şaşırdı bir ağladı. Sonra aldı başını ayrıldı oradan. Gitti ki o gidiş. Olay tez zamanda yayıldı. Duyanların görenlerin içi yandı. Nice nice yürekler parçalandı ağıtlar söylendi, destanlar yazıldı. Güllü'nün öyküsü, yörede bilindi, gençlerce ezberlendi. Bir sazın ezgisi eşliğinde dilden dile söylendi. İbretle dinlenen bir içli bozlak oldu yörede.

 

geçmışten bugüne samsun

Osmanlılar Döneminde SAMSUN

25.06.2010 07:27
  Osmanlılar Döneminde SAMSUN 11/11/2008   Samsun ve çevresinde Osmanlı hakimiyeti Yıldırım Bayezıd devrinde başlamıştır. Kubadoğulları'nın elinde bulunan müslüman Samsun, Yıldırım Bayezıd tarafından ele geçirildi (1398). Buranın idaresi, Bulgar...

BERLIN ANTLAŞMASI’NDAN SONRA SAMSUN VE ÇEVRESINDE ERMENI OLAYLARI

25.06.2010 07:20
Ermeniler tarih boyunca Pers, Roma, Arap, Bizans ve Rus hakimiyeti altında yaşamışlardır. Türklerin batıya doğru ilerlemesiyle birlikte, Selçuklular, Safevîler ve Osmanlıların egemenliği altına girmişlerdir. Dağınık halde Kafkasya, ran ve...

Samsun ili tanitim videosu

02.06.2010 08:59
Samsun Genel bilgilerSamsun Türkiye Cumhuriyeti'nin Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz Bölümüne dahil bir il olup, kuzeyinde Karadeniz, kuzeybatısında Sinop, güneyinde (batıdan doğuya) Çorum, Amasya ve Tokat, doğusunda ise Ordu illeri yer almaktadır. İlin yüzölçümü 9.083 km² olup, 2007 yılı...

Samsun'un Tarihi ve Tarihçesi

27.05.2010 02:43
 Samsun'un Tarihi ve Tarihçesi Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919 yılında Kurtuluş Mücadelesini başlattığı Samsun'un Türk Kurtuluş Tarihinde müstesna bir yeri vardır. Çok eski çağların ticaret ve kültür merkezi liman şehridir. Günümüze kadar bu görünümünü devam ettirmiştir....

 TERME'DEN GEÇEN IRMAK (HASANIM) 


Hikayesi: Akçay köyünde Nazlı diye bir kız yaşar, bu kız aynı köyde oturan Hasan 
aşık olur ve Hasan da Nazlı'yı sever. Nazar için altından bir bardak yaptırır 
ve  bardağı Nazlı'ya sevgilerinin bir sembolü olarak verir. Evlenmeye karar verirler, 
fakat Nazlı'nın babası onu bir türlü vermez. Birgün Hasan Terme'ye gittiğinde bir 
kavgaya karışır ve bir çınar ağacının yanıbaşında vurulur. 

Terme'den geçen ırmak (aman) 
Elinde altın bardak (oy oy) 
Ben sana varamadım (Hasanım) 
Kör olası bubam vermedi 

Terme'de koca çınar (aman) 
Hasan yüreğim sızlar (oy oy) 
Ben sana varadım (Hasanım) 
Kör olası bubam vermedi 

Terme'ye gidemiyom (aman) 
Senden gayrı sevemiyom (oy oy) 
Ben sana varamadım (Hasanım) 
Körolası bubam vermedi 

Akçay'da kaldım Hasanım (aman) 
Ben burda duramam (oy oy) 
Ben sana varamadım (Hasanım) 
Körolası bubam vermedi 

Hacı Ayşe Abla 


>>>>>> Sitemizdeki bilgilerin büyük çoğunluğu alıntıdır. İlgili yazının yazarının veya kaynak sahibinin istemesi halinde ilgili yazı sitemizden kaldırılacaktır. Sitemizdeki görsel ve sesli dökümanlar video paylaşım sitelerinden alıntıdır bu sitelerde kaldırldığı an sistemimizde görünmeyecektir. >>>>AKCAGUN KOYU WEB SiTESi (kurucu: iSMET YILMAZ >>>