ali çavuşun hikayesi
Çanakkale'de yedi oğlundan dördünü şehid veren Samsun'un Bekdiğin
köyünden Ali Çavuş'un hikayesi de çok ilginçtir. Harbin son dönemleridir.
Mehmetçik süngüyle hucuma kalkar ve düşmanı geri püskürtür. Geri kaçarken
bazı yaralı düşman askerleri de siperlerde kalır daha geri gidemezler. Ali
Dayı, düşman askerlerinden iki tane Anzak askerini bu şekilde siperde
yaralı bulur. Bunları tutar tedavileri için cephenin arkasına getirir.
Orada bir kısım tedavileri ile ilgilenir. Nihayet harp biter. Sekiz ay bu
cephede harp eden Ali Dayı, harp bitince bu iki esiri yanında İstanbul'a
getirir. Kimse zarar vermesin diye de üzerlerine Türk askeri üniformasını
giydirir. Oradan doğru memleketi Samsun'a. Samsun'un Bekdiğin köyüne alır
getirir. Köylü bu iki yabancıya kucak açar bunları bağrına basar. Derken
iki Avustralyalı 1916 yılında Samsun'da yaşamaya başlarlar. Kendilerine
gösterilen tarlayı ekerler, biçerler. Sıcak bir dostluk atmosferi oluşur.
Hayat alabildiğine hoş ve huzurlu devam ede dururken,
bir gün Ali Dayı bunları melûl mahzun görür. Sebebini sorar.
Memleketinden çok uzakta olan bu iki asker, kendi topraklarını ve
akrabalarını özlemiştir. Ali Dayı durumu anlar. Hemen ne yapabileceğini
düşünür. Nihayet, çareyi hanımının altınlarını istemede bulur. Bu ikisini
alır doğru İstanbul'a. Araştırır, soruşturur hemen yakında Avustralya'ya
kalkacak bir gemi bulur. Ali Dayı, eşinin altınlarını bozdurur, bu iki
Anzak askerinin biletlerini alır, yanlarına azık temin eder ve uğurlar...
İşte, imanla yoğrulmuş bu şefkat abideleri, haksız yere kimseye
kıymamışlar. Hatta, civanmertlikleri sayesinde düşmanları tarafından
bile takdir görmüşlerdir. Öyle ya fazilet odur ki, düşman dahi takdir
etsin. Şimdilerde bu ruha başta bizim ve daha sonra da bütün insanlığın ne
kadar ihtiyacı var. Evet bu yüce duyguları biz nereden aldık ve nasıl
kaybettik. Üzerinde uzun uzun durulmaya değer...