1- Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Kadar
2.Malazgirt Meydan Muharebesi'nden Sonra
3.Bölgede Oğuz Boylarına Ait Yer Adları ve Çepniler
***
1- Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Kadar
Doğu Karadeniz Bölgesi'nin Türkleşmesini Anadolu'nun Türkleşmesinden farklı olarak ele almak mümkün değildir. Özellikle Kafkaslar'dan ve Doğu'dan Anadolu'ya gelen Türk Boyları veya toplulukları Doğu Karadeniz Bölgesi'nin Türkleşmesinde önemli roller oynamışlardır.
Bilindiği gibi Anadolu, en eski çağlardan beri Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmüş, çeşitli ırklara mensup birçok kavimlere yurtluk etmiştir. XI. yüzyılda tam bir "Türk Yurdu" oluncaya kadar Anadolu'da , Mezopotamya'da, Suriye'de ve Kafkasya'da çeşitli devletler kurulmuştur. M.Ö. III. yüzyıla kadar geçen süre içinde kurulan bu devletlerin tamamı, XI. yüzyıl Türk hakimiyeti öncesinde artık tamamen kaybolmuş ve tarih sahnesinden silinmişlerdir. Türkler Anadolu'ya yoğun olarak geldiklerinde buldukları ırki yapı, M.Ö. III. yüzyıldan M.S.I. yüzyıla kadar devam eden çağda şekillenmiş görünmektedir. Bu bakımdan Anadolu Türkü'nün yapısında hala bu kavimlerin kalıntılarını hayal etmek veya aramak ilmi gerçeklere tamamen ters olup zorlamadan öteye geçemez. Aynı şekilde Anadolu'daki herhangi bir topluluğun Türk olmadığını ispat etmek için menşelerini bu devletlere dayama çabası da gayri ciddi , ilmilikten uzak, fanatik davranışlardan öte başka bir değer taşımaz.
Maspero ve Demorgan gibi Avrupa'nın ünlü tarihçileri, Anadolu'daki Türk varlığını M.Ö. 4000 yıllarına kadar götürmekte, Prof. Dr. Osman nedim Tuna ise; Sümerlerle ve Sümerce ile ilgili yaptığı araştırmaların sonucuna dayanarak (özellikle Sümerce'de 165 Türkçe kelimenin varlığına9 "bu dil münasebeti Türklerin en az M.Ö. 3500'lerde Anadolu'nun Doğu bölgesinde yerleşmiş olduklarını göstermekte" demektedir.
Bu durum Türklerin daha Selçuklu çağından çok önceleri Anadolu'ya geldiklerini ortaya koymaktadır. Anadolu'daki siyasi faaliyetlerini tarihi belge ve kaynaklara göre takip edebildiğimiz en eski Türk kitleleri veya toplulukları "Kimmerler" ile "İskitler" (Sakalar)'dir. Her iki Türk topluluğu da Karadeniz'in kuzeyinde, Hazar'dan Tuna Nehri'ne kadar geniş bir alanda yaşadıkları ve özellikle Kafkaslar'dan Anadolu'ya girerek Anadolu'nun doğusunda yerleştikleri için Doğu Karadeniz'deki Türk varlığını yakından ilgilendirmektedirler.
İskitler'in yurtlarından oynattığı konar-göçer Kimmerler'in büyük bir göç hareketiyle M.Ö. VII. Asır başlarında özellikle Doğu Anadolu'ya gelerek yerleştiklerini biliyoruz. Kısa sürede Anadolu'ya yayılan Kimmerler'in sınırları, Diyarbakır'dan Ereğli (Konya)'ye kadar uzanıyordu. Kimmerler Asur, Firikya, Lidya ve Tobal Devletleri ile komşu idiler.
Bilim adamları tarafından "prototürk" olarak kabul edilen iki kavimden birisi olan Kimmerler (diğeri İskitler) , Anadolu'daki yayılmaları esnasında genel olarak Doğu Karadeniz Bölgesi'ne, çoğunlukla da Rize ve çevresine yerleşmişlerdir.
İskitler M.S. 680 yılından itibaren Kimmerler'in ardından Kafkaslar'ı doğudan dolaşarak, Hazar Denizi kıyısını takip eden Derbent-Demirkapı geçitleri üzerinden Azerbaycan'a İran'a ve Anadolu'ya gelirler. Kimmerler'i güneye süren İskitler Medler'in hakimiyetine de son vererek Anadolu'ya yayılırlar ve burada yirmisekiz yıl hüküm sürerler. Özellikle Anadolu'nun doğusuna hakim olan İskitler, Doğu Karadeniz Bölgesi'ne de yerleşmişlerdir.
Bölgede iskit (Saka) Türkleri'nin çok önemli etkileri, tarihi hatıraları vardır. Mesela, Bizans Kralı Justinyen zamanında bölgede yaşayan Can'ların itaat altına alınmasına ve doğudaki Laz saldırılarının önlenmesine çalışılmıştır.Lazlar ve Canlar (Canyarlar) bölgenin tarihinde önemli roller oynamışlardır. Bu kavimler, İskit (Saka) kökenli Hıristiyan Türk olarak kabul edilmektedirler.
Milattan sonraki yıllarda da Anadolu'ya çok çeşitli Türk boy ve toplulukları gelmişlerdir. Bunlar arasında özellikle Hun Türklerini zikretmek gerekmektedir. Büyük Hun İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Batıya göç eden Hunların bir kolu 395 tarihinde Erzurum üzerinden Anadolu'ya gelmiş, 451 yılında bunları Akhunlar takip etmişlerdir. Büyük bir göç dalgası da 466 tarihinde gerçekleşmiş, Avrupa Hunları'na bağlı Ağaçeri Türk boyları Anadolu'ya gelmişler ve yerleşmişlerdir.
Anadolu'ya ilk türk göçü de 558 ve 575 yıllarında cereyan etmiş; Güney Kafkasya'da Hazar İmparatorluğu'nun temelini oluşturan Sabir (Sabar) Türk toplulukları yoğun bir şekilde Anadolu'ya gelmişlerdir.
Bulgar Türkleri, Avar Türk boyları, Uz-Peçenek Türkleri ve Kuman-Kıpçak Türk boyları Anadolu'ya yoğun olarak gelen ve yerleşen Türk boyları arasında bulunmaktadır.
Bu boylar arasında özellikle Balkanlar'dan Anadolu'ya gelen Bulgar Türkleri ile Kafkaslar'dan gelerek yerleşen Kuman-Kıpçak Türkleri; Doğu Karadeniz Bölgesi'nin Türkleşmesinde çok önemli bir yere sahiptirler. 530 yılında henüz Hıristiyanlığı kabul etmeden Bizans ordusu tarafından bozguna uğratılan Bulgar Türklerinin bir kısmı Anadolu'ya getirilmiş ve Trabzon havalisi, Çoruh ve yukarı Fırat bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Bizans devleti, VI. Yüzyılın başlarından itibaren Türkleri bir yandan Hıristiyanlaştırmaya, bir yandan askerlik görevlerinde kullanarak Anadolu'ya iskan etmeye çalışmıştır. Bu yerleştirme ve askere alma işi, Ermenilere, İranlılara, ve Araplara karşı yapılmıştır. Bulgar Türkleri 755 ve 947 yıllarında Adana, Niğde, Aksaray, Bursa, Antalya ve Milas taraflarına yerleştirilmiş ise de, en yoğun ve büyük yerleştirme Trabzon ve çevresi ile Karaman-Tarsus arasındaki bölgede olmuştur. Bugün Toroslar'da olan Balkan Dağı'nın asıl adı Bulgar'dır. Burada yaşayan Yörükler buraya Bulgar Dağı demektedirler. Trabzon'daki dağın adı bugün unutulmuştur. Balkanlar'daki bazı Bulgar topluluklarına da Çenge adı verilmektedir. Karadeniz'in kuzeyindeki bir ırmağın adı da "Çengel Irmağı" idi ve yine Of ile Bayburt arasındaki sarp dağlık bölgeye "Çengelistan" deniyordu.
Denilebilir ki, bütünüyle Karadeniz Bölgesi'nin ve fakat özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi'nin Türkleşmesinde en önemli rolü oynayan Türk toplulukları Oğuz Boylarıyla birlikte Kuman-Kıpçaklardır. Çünkü, bölgede yaşayan insanlarımızın fiziki özellikleri ile ağız özellikleri tamamen Kıpçak Türkleri'nin izlerini; sosyal hayatı oluşturan gelenekler de Oğuz Türklerinin derin izlerini taşır.
Kuman-Kıpçakların Anadolu'ya gelişleri iki yoldan olmuştur. Kafkaslar'ın Türkleşmesinde önemli rolü oynayan bölgenin Kuman-Kıpçak Türk boyları, Gürcistan üzerinden güneye inmişler, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz' yerleşmişlerdir. Doğu Karadeniz Bölgesine yerleşen Kuman-Kıpçaklar, Müslüman Türklerle, Oğuz boylarından gelen "Çepniler"le kaynaşarak Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bugün Doğu Karadeniz Bölgesinde bulunan "Borçka" kazasının adı bir Kuman oymağının adıdır.
Kuman-Kıpçaklar ikinci olarak, Bizans tarafından Balkanlar'dan getirilerek Anadolu'ya yerleştirilmişlerdir. Kuman-Kıpçakların Anadolu'ya göçü sonraki yıllarda da büyük tarihi olaylara bağlı olarak devam etmiş, Cengiz Han Moğollarının Kafkasya'yı istilaları ve yöneticileri ile dayandığı unsur bakımından hemen hemen tamamı Kıpçak olan Mısır Memlukleri'nin Anadolu'ya yönelik hareketleri sonucunda da Kıpçaklar yoğun olarak Anadolu'ya gelmişlerdir.
2- Malazgirt Meydan Muharebesi'nden Sonra
Bilindiği gibi , Anadolu'nun Türkleşmesinde Malazgirt Meydan Muharebesi adeta bir dönüm noktasını ifade eder. Çünkü bu tarihten itibaren gelişen siyasi, askeri ve sosyal olaylar sonucunda Anadolu hem yoğun bir nüfus göçüne sahne olmuş; hem de yapılan fetihlerle kısa sürede Türk vatanı haline gelmiştir.
Prof. Dr. Abdülhaluk ÇAY'ın belirttiği gibi, "Selçukluların XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarih sahnesine çıkmaları , tarihi akışı tamamen değiştirmiş, bugünkü Anadolu Türk toplumunun şekillenmesini temin etmiştir. Anadolu Türk toplumunu şekillendiren gruplar XI. yüzyılın sonlarından itibaren buraya yurt tutmaya gelen ve kendilerinden önce buraya yerleşmiş olan Türk unsurlarını da bünyesine alan kitleler olmuştur. Bunlar arasında Oğuzlar, Kangılar, Uygurlar ve Tatarlar gibi Türk toplulukları ilk akla gelenlerdir...Selçuklu Dönemi (1040 - 1308) bu Türk topluluklarının Anadolu'da yurt tutmalarının tarihidir."
Selçuklularla birlikte Anadolu'nun nasıl Türkleştiği konusu, Prof. Mehmet Fuat KÖPRÜLÜ, Prof. Dr. Mehmet Altay KÖYMEN, Prof. Dr. Osman TURAN, Prof. Dr. Aydın TANERİ, Prof. Dr. Abdülhaluk ÇAY gibi çok değerli ilim adamlarımız tarafından ayrıntılı bir şekilde ele alındığı için bu konu üzerinde ağırlıklı olarak durmak istemiyoruz. Şunu kısaca belirtelim ki, Anadolu'ya yapılan akınlar ve bunlara bağlı olarak yapılan yoğun göçler iki ana devreye; Selçuklular'a bağlı Türkmenler'in Anadolu'da yurt tutmasıyla başlayan Türkleşme hareketi de dört ana safhaya ayrılmaktadır.
Akınlar ve göçlerin yoğunluğunda birinci devre Selçuklu fetihleriyle başlayan dönemdir. Bunun bütün Asya'yı yerinden oynatan Moğol istilasından sonraki Türk akınları ve göçleri takip etmiştir.
Bu iki ana devredeki akın ve göçlere de büyük ölçüde bağlı olan Türkleşme hadisesi ise şu dört safhada cereyan etmiştir.
1. Selçuklularla birlikte XI. yüzyıl sonlarında başlayan yerleşme,
2. XIII. Yüzyılda Anadolu'ya yeni Türk unsurlarının gelmesi ve yerleşmesi.
3. XIV. Yüzyıldaki Türkmen Beylikleri dönemi.
4. Osmanlı hakimiyeti dönemi.
"Bu safhalardan ilk ikisinde Anadolu'nun Türkleşmesi tamamlanmış ve XIV. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti, tarihin kaydettiği en muazzam devletlerden biri olarak , bu Türkleşmenin sonucu tarih sahnesine çıkmıştır.
Anadolu'da Türk hakimiyetinin başlangıcı sayabileceğimiz Malazgirt Zaferi (26 Ağustos 1071 ) öncesinde Kafkasya'da önemli bir Türk unsuru bulunduğu gibi , İran, Horasan , Kafkasya, ve Bağdat'a hakim Büyük Selçuklu hanedanı da bu Türkmenler'e dayanıyordu."
Karadeniz Bölgesi'nin genel olarak, Kuzey Doğu Karadeniz Bölgesi'nin özel olarak Türkleşmesi işte Anadolu'nun bu Türkleşmesi olayı içine yerleştirilmelidir. Biz buranın Türkleşmesindeki aşamaları , bölgedeki Türk fetihleri ve Türk hakimiyetinin tesisi ile ortaya koymaya çalışacağız.
Karadeniz Bölgesi'ndeki Türk siyasi hakimiyeti esasen , Anadolu'nun kaderinde Selçuklu ailesi kadar önemli rol oynayan Danışmendoğulları Atabeyliği (1071 - 1178 ) zamanında başlamıştır. Çünkü Atabeylik merkezi Niksar olmak üzere doğuda Bayburt, Kayseri, Sivas , Maraş, Elbistan, Ankara, Çankırı, Çorum, Amasya Tokat, bir ara Ünye ve Bafra taraflarını ihtiva etmekte idi.
Danişmendiler 1140 -1141 yıllarında, Haçlı Seferleri sırasında Türkler'in elinden çıkan Karadeniz Bölgesini Rumlar'dan geri aldıkları gibi; ailenin Sivas kolunun hakimi olan Sivas Amasya Meliki Nizamettin Yağıbasan (1143 - 1164) 1150 yılında Karadeniz Bölgesi'nde fetihlerde bulunarak Ünye, Samsun ve Bafra'yı Türk hakimiyetine katmıştır.
Danişmendoğulları'ndan sonra bölgenin bir bölümünde Saltuklular (1071 - 1202) hakim olmuşlardır. Bu dönemde Türkmenler özellikle Bayburt'tan Trabzon Dağları (Parhar Dağları)na kadar geniş bir alana yayılmışlardır.
Bölgede Türk hakimiyeti Türkiye Selçuklular'ı döneminde iyice kendini hissettirmiştir. Bu dönemde ilk olarak Sinop'un fethi önem taşımaktadır. Sinop, esasen Malazgirt'ten hemen sonra 1085 yılında Karatekin tarafından fethedilmiş olmasına rağmen Anadolu'da haçlı Seferleri'nin sebep olduğu büyük sarsıntı dolayısı ile tekrar elden çıkmıştır. Bu dönemde gerçekleşen ve Trabzon merkez ve çevresi esas olmak üzere bölgede ikinci devlet kurma girişimi olarak anılan durum, 1204 yılında İstanbul'un Latin işgalinden sonra, Bizans'ın Komnenos hanedanından Prens Alexius'un Trabzon'a gelerek kıyı şeridindeki bazı toplumlar üzerinde hakimiyet tesis etmesi ve "Pontus Krallığı" olarak adlandırdığı bir devlet kurmaya çalışmasıdır. Gerçekte bu bir hanedan mücadelesidir. Latinler'in işgallerinin kaldırılmasından sonra İstanbul'dan ayrı bir iktidarın varlığı, bölgede müstakil bir devletin varlığı anlamına gelmez. Sadece eski koloni rejiminin yeni bir ad altında devamıdır.
Yaklaşık bir asırdan fazla sözkonusu hanedanın işgali altında kalan Sinop, Sultan İzzettin Keykavus (1211-1220) tarafından tekrar kurtarılmıştır. Trabzon Rum İmparatoru Alexius'un zulümleri sonunda Sultan Keykavus 1214 yılında Sinop'u fethederek şehri imar etmiş, Türk tüccar ve esnafı teşvik ederek ticaretin gelişmesi için tedbirler almıştır. Trabzon Komnenos İmparatorları da bu tarihten Moğol istilasına kadar Türkiye Selçuklukları'nın tabiiyetinde kalmışlardır.
Anadolu'da siyasi birliğin sağlanmasında ve Türkiye Selçukluları'nın her bakımdan zirve noktasına çıkmasında çok büyük yeri olan Sultan I. Alaaddin Keykubad (1220-1237) döneminde yapılan Suğdak (Sudak) seferi (1227) ve Trabzon seferi ile Trabzon'un kuşatılması (1228) bölgedeki Türk varlığını göstermesi bakımından önemlidir.
Suğdak, Kırım Yarımadası'nda önemli bir ticaret şehri idi. Uç Beyi Hüsamettin Çoban tarafından Sinop'tan buraya düzenlenen sefer, Karadeniz sahilindeki Türk donanmasının gücünü ve ulaştığı seviyeyi açıkça ortaya koymaktadır. Bu seferin başarılı bir şekilde sonuçlandırılmasından bir yıl sonra, sahillerdeki Rum tecavüzleri üzerine Alaaddin Keykubad Sinop, samsun ve Ünye'ye kadar olan sahilleri kurtardıktan sonra donanmayı Trabzon şehrine göndermiş, kara ordusu, Gümüşhane yoluyla Zigana Dağı'nı aşıp, Maçka'ya doğru ilerlemiş ve Trabzon kuşatılmış ise de; çeşitli sebeplerden dolayı alınamamış, şehrin fethi iki buçuk asır sonrasına Fatih Sultan Mehmed'e kadar mümkün olamamıştır.
Türkiye Selçukluları devletinin yıkılmasından sonra, Pervaneoğulları, Çobanoğulları ve Candaroğulları Türk Beylikleri Karadeniz Bölgesi'nde önemli roller oynadılar. Özellikle Kuzey BatıAnadolu (Karadeniz) Bölgesinin Türkleşmesinde bu Türkmen beylikleri derin izler bıraktılar. Nitekim Candaroğulları Beyliği'nin sınırları Kastamonu, Sinop, Safranbolu, Taraklı-Bolu, Çankırı Kalecik, Samsun'u içine alacak şekilde gelişmeler göstermiştir.
Osmanlı hakimiyetinden önce varlığı Karadeniz Bölgesi bakımından önemli olan bir diğer beylik de Eratna (veya Ertena) Beyliği'dir. Beyliğim Sivas ve civarına hakim olduğunu biliyoruz.
Bu beyliklerden başka, Niksar bölgesinde kurulan Taceddinoğulları Beyliği (1348-1428), Samsun ve Ordu yöresinde kurulmuş olan Taşanoğulları ve Hacı Emir Oğulları Beylikleri de bölgede önemli roller oynamış Türk siyasi teşekkülleri olarak dikkat çekmektedirler.
XIV.yüzyılda ortaya çıkan Anadolu Türkmen Beylikleri dönemi Anadolu'nun siyasi, ekonomik, demografik ve kültürel tarihinde Türkleşme yönünden çok önemli bir devreyi ifade etmektedir. Çünkü, her Türkmen Beyliği, Oğuz Han yasasına dayanarak Anadolu'daki Türk topluluklarının liderliğini ele geçirme mücadelesine girişmişlerdir. Bu dönem Anadolu'nun yeni ve gerçek kimliğini yani "Türk-Türkmen" kimliğinin dağına-taşına, insanına, kültürüne, sanat eserlerine kazındığı dönem olmuştur.
Bölgenin Osmanlı hakimiyetine geçmesinden önce, Türk varlığı bakımından üzerinde durulması gereken bir diğer Türk siyasi teşekkülü de Akkoyunlular'dır. Akkoyunlu Türk Devleti zamanında (1350-1502) özellikle Rize'nin güney kesimlerine hemşin'e birçok Türk-Türkmen boyu yerleşmiştir. Aşağı Çamlıca (Viçe) ve Ülköy'de bulunan "koyun-koç" heykelleri, mezar taşları bunun bariz delillerini teşkil etmektedir.
Karadeniz'in kuzeyi ve güneyi ile birlikte siyasi bakımdan tamamen Türkler'in eline geçişi ve bir "Türk gölü" haline gelişi Fatih Sultan Mehmed zamanında gerçekleşmiştir. Fatih, İstanbul'un Fethi ile boğazlara hakim olunca, ekonomik bakımdan bu su geçidi ile yakından ilgisi bulunan Karadeniz sahilleriyle ilgilenmeye başlamış, Kırım hanı Hacı Giray'la anlaşarak, kefe'deki Kolonileri aracılığıyla Karadeniz ticaretini ellerinde bulunduran Cenevizliler'i sıkıştırmaya başlamış ve bölgede Türk hakimiyetini tesis etmiştir.
Fatih Sultan Mehmed'in esas hedefi Trabzon'du. Bu sebeple 100 parça kadırgadan ibaret olan bir filo göndererek, İsfendiyaroğlu İsmail bey'in elinde bulunan Sinop'u zaptettirdi.1460'ta Amasya fethedilerek buradaki Cenevizliler çıkartıldı. Bunu takiben, Mahmud Paşa Rumeli askeriyle birlikte Trabzon üzerine yürüdü. Fatih de Erzincan'dan kuzeye doğru ilerleyerek Gümüşhane-Maçka yoluyla Trabzon önüne geldi. Bu suretle her taraftan kuşatılan Trabzon barış yoluyla fethedildi 15 Ağustos 1461). Sol kolun başında Trabzon kalesinin önüne gelen Mahmut paşa, önce şehirlileri, sonra da İmparator David Komnenos ailesini teslim hususunda ikna etti. Trabzon Komnenos İmparatoru David önce İstanbul'a, sonra da Edirne'ye gönderildi; sonradan Samsun, Bafra, Niksar bölgesinden getirilen Türk boyları (Nüfusu) Trabzon'a yerleştirildi.
Sonraki yıllarda Trabzon başta olmak üzere, Karadeniz sahil şeridine çok miktarda Müslüman Türk ahali gelerek yerleşmiştir. 1466 Karaman'ın fethinden sonra Karaman'dan, Maraş ve Elbistan'dan gelen Türk ahali de bölgeye yerleştirilmiştir. 1487 tarihli bir tahrir defterine göre Trabzon'dan Hıristiyan sipahiler ve onlara tabi olanların şehri terk etmelerinden sonra yerlerine Tokat, Samsun, Bafra, Çorum, Amasya gibi bölgelerden gelen Türk boyları yerleşmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in (Karadeniz politikası sonucu) Sinop, Amasra ve daha da önemlisi Trabzon'u fethederek merkeze bağlaması, Trabzon Komnenos Krallığı'na son vermesi, takip edilen şuurlu iskan siyaseti Karadeniz Bölgesi'nin kesin ve ebedi olarak Türk hakimiyetine geçişini sağlamıştır.
3. Bölgede Oğuz Boylarına Ait Yer Adları ve Çepniler
Yukarıda zaman zaman işaret edildiği gibi, Anadolu'nun Türkleşmesinde yirmidört Oğuz Boyu'na mensup Türkmenler'in çok büyük rolü olmuştur. Bu çerçevede Karadeniz Bölgesi'ne de çok sayıda Oğuz Boylarına mensup Türkmenlerin yerleştiği görülmektedir. Bu Türk boyları bölgenin hem fetihlerle, hem de iskanlarla Türkleşmesini sağlamışlardır. Prof. Dr. Faruk SÜMER'in değerli araştırmasından yaptığımız tespitlere göre; XVI. Yüzyılda, Amasya, Canik (Samsun), Çorum, Karahisar-i Şarki, Kastamonu, Kengiri (Çankırı), Sivas ve Trabzon sancaklarındaki yer adları incelendiğinde, yirmidört oğuz boyunun yirmibiri yerleşmiştir. Bunlar; Kayı, Bayad, Kara-Evlu, Yazır, Döğer, Todurga, Afşar, Kızık, Beğ-Dili, Karkın, Bayındır, Çavundur, Çepni, Salur, Eymür, Ala-Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık boylarıdır. Bölgede bu boylara ait 268 yer adı bulunmaktadır.
Amasya'da bu boyların ondördü yerleşmiş olup, bunlara ait yirmialtı yer adı tespit edilmiştir. Canik (samsun)'e on boy yerleşmiş, ondokuz yer adı bunlara aittir. Çorum'a onüç boy yerleşmiş, bunlara ait yirmisekiz yer adı vardır. Kara-Hisar-i Şarki'de on boy bulunmakta olup, bunlara ait ondokuz yerleşim birimi tespit edilmiştir. Kastamonu, Sivas'tan sonra en fazla boy adının tespit edildiği sancaktır. Burada yerleşen toplam onbeş boya ait 68 yer adı vardır. Kengiri (Çankırı)'da ise ondokuz boy yerleşmiş, bunlara ait otuzbeş yer adı tespit edilmiştir. Sivas, yirmidört Oğuz Boyu'nun adını en fazla taşıyan (yetmiş) sancaktır ve buraya yirmi boy yerleşmiştir. Trabzon'da iki boya ait üç yer adı tespit edilmiştir. (Not: "Araklı'nın Purnak (yeni adı Taştepe), Of'un Yorakar (yeni adı Serindere), Arsin'in Oğuzazana (yeni adı Oğuz) ve Yomra'nın Uzmesahor (yeni adı Özdil) köyleri Oğuzların izlerini adlarında taşımaktadır. (Oğuz, Uz, Burnak, Üreğir)" Kudret Emiroğlu, Trabzon Maçka Etimoloji Sözlüğü, Oğuz maddesinden - Hamsi.org)
Kıyı şeridi başta olmak üzere, Karadeniz Bölgesi'nin Türkleşmesinde buraya yerleşen yirmibir boydan özellikle ÇEPNİLER çok önemli roller oynamışlardır. Bölgede Hacı-Emiroğulları isimli bir beylik de kuran Çepniler'in faaliyetlerini Prof. Dr. Faruk Sümer şöyle anlatmaktadır:
"Çepni; Avşar gibi, adı zamanımıza kadar gelmiş bir boydur. Vilayet-nameye göre Kır-Şehir'in Sulucu Kara-Höyük köyüne gelen Hacı Bektaş-i Veli'nin ilk muridleri Çepni'den idiler. Çepniler'in mühim bir kısmı her halde 1240'daki baba İshak Türkmenleri'nin isyanına katılmıştır.
Onlardan mühim bir kümenin 1277 yılında Sinop yöresinde yaşadığı görülüyor. Aynı yıldaÇepni Türkleri Sinop şehrine denizden hücum eden Trabzon Rum İmparatorunu mağlup ederek, şehrin onun eline geçmesini önlemişlerdir. Çepniler'in bu tarihten sonra Canit (Canik) denilen Samsun'un doğusunda Giresun yöresine kadar uzanan sık ormanlık bölgeye girerek orayı yavaş yavaş fethettikleri anlaşılıyor. XIV:yüzyılın ortalarında bugünkü Ordu vilayetine Bayram-Oğlu Hacı Emir adlı bir Türk betinin hakim olduğunu görüyoruz. Hacı-Amir 1358 yılında kalabalık bir asker ile Trabzon'un batrısındaki Maçka'ya gelerek bu bölgede yağma ve tahriblerde bulunduktan sonra bol ganimet (doyumluk) ile ülkesine dönmüştü. Bugün Ordu'nun merkez köylerinden Bayramlı eskiden yörenin merkezi olup, bu ada aynı zamanda bütün yöreyi de ifade ediyordu. Bayramlı adı Hacı-Emir Bey'in babası Bayram'dan gelmiş olabilir.
Aynı yılda Trabzon İmparatoru, Hacı-Emir'in akınlarını önlemek için diğer türk beylerine yaptığı gibi, kızını onunla evlendirdi. Aleksis daha sonra (1381'de) bir kızını da Niksar beyi Tacuddin'e vermiş ve böylece üç Türk beyini kendisine güveyi edinmişti. Hacı-Emir 1361 yılında Trabzon İmparatorlarının elinde olan Giresun'a bir hücumda bulunmuştu. 1380 yılında ise Trabzon Rum İmparatoru'nun Çepniler üzerine yürüdüğünü görüyoruz. Trabzon vekayinamecisi Panaretes'e göre, İmparator 1000 kişilik bir yaya kuvvetini Tirebolu şehrine gönderdikten sonra atlılar ile de kendisi hareket etmiştir. İmparator, Philabonite ırmağı yatağını terkederek Cheimaiae'ye dek Çepniler'i kovalamış ve yurtlarını yakıp yıkmış, ayrıca Çepniler'in zaptettiği bazı hafif hemileri de kurtarmıştı. İmparator bundan sonra Sthlabopiastis denilen yere gelmişti. Tirebolu'ya gönderilmiş olan yayalara gelince, onlar Cotzanta'ya kadar her yeri yakıp yıkmışlardı. Fakat dönerken Çepniler tarafından kovalandılar. Panaretes'in bu sözleri, batıdan Tirebolu'ya kadar kıyı bölgesi ile bu kıyı bölgesinin güneyindeki toprakların Çepniler'in elinde bulunduğunu gösteriyor
Hacı-Emir Bey'in ölümü üzerine yerine oğlu Süleyman Bey geçti. Süleyman Bey 798 veya 799'da (1396-1397) Giresun şehrini zaptetti.
1404 yılında Timur'a giden İspanyol elçisi Clavijo, Ordu ve Giresun'un 10.000 kişilik bir orduya sahip bulunan Hacı-Emir'in elinde olduğunu söyler.Anlaşılacağı üzere bu beylik Canik Bölgesi'nin fethinde mühim bir rol oynamış ve Hacı-Emir ailesinin buyruğundaki Türkler de bu bölgedeki Türk halkının esasını teşkil etmişlerdir. Bunlar arasında Çepniler'in ehemmiyetli bir yer tuttukları yukarıda kaydedilen olaylardan anlaşılıyor. Esasen Canik halkından bir kısmını Çepniler'in teşkil ettiği XIV.yüzyıla ait vesikalardan anlaşıldığı gibi, Trabzon'un güney ve batısındaki yörenin de Çepniler ile meskün bulunduğunu biliyoruz. İspanyol elçisi Clavijo, Trabzon'dan Erzincan'a gelirken yolda Çepniler'e ait bir kale görmüştü.
Çepniler'den bir bölük Uzun Hasan Bey zamanındaki Ak-Koyunlu hizmetine girmiştir. Bu Çepniler'in başında İl-Aldı Bey bulunuyordu. Hasan Bey'in 837 (1468-1469) yılında Bitlis'in fethine gönderdiği emirler arasında İl-Aldı Bey de vardı. İl-Aldı Bey'in dirliğinin Doğu Anadolu'da olduğu anlaşılıyor. 883 (1478) yılında Yakub Bey, Uzun Hasan Bey'in ölümünden sonra Ak-Koyunlu tahtına geçen ağabeyi Sultan Halil'in üzerine yürüdüğü zaman, İl-Aldı Bey de ona katılmıştı. İki kardeş Hoy yakınında birbirlerine yaklaştıklarında Yakub Bey maiyetindeki emirlerden Bayındır Bey, İsfendiyar oğlu Kızıl Ahmed Bey ile İl-Aldı Beyi savaşın yapılacağı yeri seçmeğe memur etmişti. İl-Aldı bey Çepnilerinin Trabzon Bölgesi Çepnilerinden olmaları ve en kuvvetli ihtimaldir. Ak-Koyunluların halefi olan safeviler'in hizmetinde de Çepniler vardı.
XVI.yüzyılda Anadolu'da Çepniler'e ait 43 yer adı görülebilmiştir."
XVI.yüzyılda Çepni Boyu'na mensup oymaklar; halep Türkmenleri, Ulu-Yörükler, Dulkadırlılar, Atçekenler, İran Türkmenleri arasında ve Adana, Trabzon, Koç-Hisar (Şerefli), Hamid Sancağı, Çorum ve Boz-Ok'ta yaşıyorlardı. Özellikle Trabzon Bölgesi Çepnileri konumuz bakımından önem taşımaktadır. Prof.Dr. Faruk SÜMER bunlar hakkında şu bilgileri vermektedir:
"Osmanlı coğrafyacılarından Mehmed Aşık'ın XVI. Yüzyılın sonlarında yazdığı Menazirul-evalim adlı eserinde trabzon yöresinde yaşayan Türk halkında ehemmiyetli bir kısmın Çepniler'den meydana geldiği, yörenin batı ve güney tarafındaki dağların da Çepni dağları adını taşıdığı yolunda bir kaydın bulunduğu malumdur. Tahrir defterlerinde bu Çepniler'le ilgili mühim kayıtlar elde edilmektedir.
I.Selim devrine ait (921-1515-1516 tarihli) bir defterde Çepniler'in yoğun bir şekilde yaşadıkları yer "vilayet-i Çepni" adı ile ayrı bir idari yöre olarak gösterilmiştir. Bu yörenin defterdeki yer adlarından, Giresun, Torul, ve Görele arasındaki saha olduğu anlaşılıyor. Bilhassa Kürtün kazası tamamen Çepniler ile meskündür. Bununla beraber Çepniler Trabzon-Torul-Vakf-ı Kebir arasındaki sahada da yaşamaktadırlar. Çepni yöresinde Ozgur, Kaya-Dibi, Kurtulmuş, yenice-Hisar, Seyyid, Çandarlu, Alını-Yuma, Engezlü, Firuzlu, Halkalu, Yakalkan, Kilise, Kul-Çukuru, Şaban, Dikmeci, Yamğurca, Emürlü, Sarban, Uzun-dere, Kara-Göcü, Mürsellü, tana deresi, derelü, Ak-Yuma, Karınca gibi büyük bir kısmı Türkçe adlar taşıyan kalabalık nüfuslu köyler görülmektedir. Buradaki Çepniler tamamiyle toprağa bağlanmışlardır. Hıristiyanlar ise sahil şehirlerinde oturuyorlardı. Çepni yöresi de tımar sistemine tabi olup dirlikler umumiyetle Çepni beylerine verilmiştir. Mesela Busatlu (her halde Ebu Saidlu'dan) adlı bir zeamet Çepni beylerinden Mehmed Bey oğlu Ali Yar Bey'in tasarrufunda idi. Mehmed Bey'in Halil, Ali Han, Himmet ve Nasuh adlı oğulları da tımar sahibi idiler. Yine Çepni beylerinden Aydın Bey oğlu Halil, Piri Bey oğlu Busad da tımara tasarruf ediyorlardı. Defterde tımar sahibi daha bir çok Çepni beyinin adı geçmektedir. Bu Çepni beylerinin yanında, bilhassa eski zamanlarda din ve tarikat adamlarının bulunduğu görülüyor. Mezkür defterde Yakub halife adlı bir tarikat adamının cami, zaviye ve sarp yerlerde köprüler yaptırmış "ehl-i velayet ve sahib-i keramet" bir kimse olduğu ve Çepni Beyleririnden Süleyman Bey'in, onun yaptırdığı cami ile ailesi için dört parça köy vakfettiği yazılıyor. Süleyman Halife adlı diğer bir Çepni tarikat adamının da sarp bir boğazda köprü yaptırmış olduğu aynı defterde kaydediliyor. Yine Çepnilere mensup bazı şahısların da Giresun, Ordu ve Tirebolu camilerinde imamlık, hatiplik ve cüzhanlık vazifelerinde bulundukları anlaşılıyor. Trabzon'un doğusunda bulunan yerlerdeki dirliklerden bazılarının da Çepniler'in elinde olduğu görülüyor.
Yine Kanuni devrinde Doğu Anadolu'da, hatta Irakl'tak, kalelerde gönüllü gediğinde vazife gören epeyce Çepni bulunduğu anlaşılıyor. Bunların çoğu Trabzon ve Canik Çepnileri'nden idi. 975 (1567) yılında Bayburt Alaybeyinin de Çepniler'den olduğunu biliyoruz."
Karadeniz Bölgesi'nde böylesine önemli roller oynayan Çepni Boyu ile ilgili bilgiler XVIII. Yüzyıldaki belgelere de intikal etmiştir. Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU'nun tespitlerine göre mesela, "Trabzon'da Görele (Parabolu) Kazası reayalarından Çepni taifesi, yerlerini terkederek, 1732 yılında Espiye madeni civarındaki mahallere yerleşmişlerdi. Bununla beraber, bir müddet sonra buradan kaldırılarak eski yerlerine iskan olunmuşlardır."
---------------------------
(*) Dr.Ali Güler'in "Yakın tarihimizde Pontus Meselesi ve Rum Yunan Terör Örgütleri" adlı kitabından alınmıştır.
|